Nesne İlişkileri

Nesne İlişkileri

                                                             

Psikoloji Köşesi

Nesne İlişkileri

                                                                        

Yazar: Psk. İrem Sena Yörümez, 19 Mart 2021

 

NESNE İLİŞKİLERİ

Kendilik ve davranış örüntülerini oluşumuna dair psikolojide birçok kuram vardır. İnsan doğasının başladığı yere odaklanmak isteyen teorisyenler, insanın yaşamındaki aşamalara odaklanmış, terapilerinde gözlemlelemiş ve uzun yıllar süren gözleme dayalı ve detaylı araştırmalar yapmıştır.

Kendilik oluşumuna girmeden önce bu kelimeyi bir tanımlayalım. Aynı gibi görünen ama farklı olan 3 kelime; Kendilik, kişilik ve kimlik. Kendilik, anne ile girile ilişki sonrası zihnimizde oluşturduğumuz kendimize dair tasarımlardır. İç tasarımlarımızla, bize dışarıdan gelen tasarımlar yakın veya eşit olduğu zaman sağlıklı ve huzurlu kendilik gelişebilir. Buna, iç ve dış dengenin kurulması da diyebiliriz. Kişilik, tamamen dışarıdan gözlemlenebilen, başkalarının da kolayca fikir sahip olabileceği ve daha çok diğerleriyle ilişkilerimizde görülen davranış örüntüleriyle yansıyan özelliğimizdir. Kimlik ise ergenlik döneminde kazanılır. Ailenin değer ve olgularına bağlı kalmayı, onları reddetmeyi veya kendi keşfedeceği grup veya arkadaşlarla yeni kimlik inşaasına girişir. Radikal olur, savunucu olur veya müzisyen… Seçimleri elindedir.

Bu üç yapı kişide karışık halde bulunup uygun bağlamlarda dozunda  ve kontrollü ortaya çıkarıldığı müddetçe kişi sağlıklı bir yapıya sahip olur. Ama bu mümkün müdür? Olabildiği kadar… 

Şimdi kişilik ve kendilik kavramlarının oluşum süreçlerine dair ortaya atılan kuramlar, Freud ile başlıyor. Freud, Psikanalizde nesne tabirini ilk kullanan kişidir. Freud’un nesne tanımı güdü odaklı olup kişinin içgüdüsel enerjisini yansıttığı dış dünyanın varlıkları kastedilmektedir

Nesne ilişkisi kuramcıları Freud’dan farklı olarak, nesne tabirinde güdü yerine ilişkilere odaklanmışlardır.  Ayrıca Freud kendi yaşadığı gerek çevre gerek dönem dolayısıyla daha çok Nevroz hastalarıyla çalıştığı için kendi kuramı Psikoz hastaları için yetersiz kalmıştır. Bu açığı ise Melanie Klein, oral devir ya da “paranoid konum”u – temel alan teorisi ile psikozların ve birçok psikopatolojileri olan benlik bozukluklarının açıklanmasını kolaylaştırdı.

Bu ekolün başlıca temsilcileri Melanie Klein ve Otto Kernberg’dir. Kohut, Balint, Mahler, Fairbairn gibi isimler kurama önemli katkı sağlayanlar arasındadır.

Nesne ilişkilerinde anahtar kelime: içselleştirmedir. Kişi yaşamın erken dönemindeki ikili ilişkilerin içselleştirilmesini, yapılanmasını ruhsallığın merkezine oturtur ve tüm bu malzeme klinikte yeniden etkin hale gelir. Her kendiliğin bir nesnesi vardır ve aralarındaki ilişkinin içselleştirilmelidir. Anne-baba ve bebek arasındaki ilişki içselleştirildikten sonra ileri ki yaşamdaki ilişkilerinde bu kalıp yinelenir. Erken dönemde geliştirilen içsel temsiller ve şekillenen ilişkiler, ruhsallığın en önemli yapıtaşlarındandır.

Nesne ilişkileri kuramcıları kişilik üzerinde sosyal ve çevresel etkilere, ilksel, anne çocuk etkileşimine yoğunlaşırken, kişiliğin Freud’un öne sürdüğü ödipal dönem yerine, pre-ödipal dönemde oluştuğunu öne sürmüşlerdir.

Bu evrede bebek, içindeki ölüm içgüdüsü ve yıkıcılıkla baş etmek için dış dünyayı “iyi” ve “kötü” olarak böler. Buna anne de dâhildir. Bir savunma mekanizması olarak kullanılan bu bölme; içsel iyi nesneleri ve “erken beni” kötülerden arındırmak, korumak ve sürdürmek için kullanılır. Bununla birlikte “erken ben”,  yansıtmalı özdeşleşme yoluyla içindeki saldırganlığı ve yıkıcılığı nesneye bir savunma olarak yansıtır. Anne, bebekten gelen kötü yansıtmaları içine alıp dönüştürerek bebeğe geri verdiği takdirde bebek, anneden gelen bu yansıtmalarla özdeşleşerek kendi kaygısı ile başa çıkabilmektedir. Bu aşamalar kişide Depresif Konum ve Paranoid Konum şeklinde yaşanır ve bu aşamalarda kalma, bu aşamalardan geçememe ileriki yaşantılarda Borderline, Şizofreni gibi kişilik bozukluklarına sebep olabilir. 

Kernberg , nesne ilişkilerini içselleştirme süreçlerini dört evreye bölmektedir ve bu evrelerin herhangi birine saplanma ile patolojinin oluşacağını belirtmektedir. 

Sınır kişilik örüntüsü olan hastaların bu dört gelişim evresinden kendilik ve nesne tasarımları arasındaki ayrımın yapıldığı üçüncüsünü (6 ve 18 ay arası) geçmekte zorlandıkları öne sürülmektedir. Bu evrenin sağlıklı şekilde geçilmemesinin sınır kişilik örüntüsüne sebep olabileceği öne sürülmektedir. 

Mahler ise kendi kuramı için çok uzun yıllar süren bir çalışma yapıyor ve kuramında ele aldığı ilk otuz altı aylık sürece genel olarak “separation-individuation” (ayrılma-bireyleşme) adını veriyor. (I. Otistik dönem (0-2. aylar), II. Simbiyotik dönem (2-6. aylar), III. Ayrılma-bireyleşme dönemi-  A. Ayrımlaşma altdönemi (6-10. aylar), B. Alıştırma altdönemi (10-17. aylar), C. Yeniden yaklaşma altdönemi (17-24. aylar), D. Bireyliğin sağlamlaşması ve duygusal nesne sürekliliğinin başlangıcı (24-36. aylar ve ötesi), IV. Nevrotik Dönem.)

Bu kuramdaki süreç, Kernberg’in dört evresini daha iyi anlamamızı sağlıyor.  Mahler’e göre bu sürecin sonunda nesne sürekliliğine (object constancy) sahip olan çocuk annesi, babası veya ilk bakıcısıyla ilgili iyi ve kötü özellikleri kendince yorumlayıp ortak bir temsile ulaşabilir.

Kendilik, Anne-baba ile kurulan ilk ilişki, ilk bağ ile oluşur. Bu bağın sağlıklı, dengeli ve yeterli olması, kişinin yaşamında gireceği ilişkilerin yapı taşını oluşturur. Bakım verenin gönderdiği duygu nesnesini alır ve içselleştirerek kendiliğimizi oluşturuyoruz. İyi veya kötü olarak aldığımız bu duyguları bütünleştirdiğimiz zaman ise, patolojiden uzak, dengeli sağlıklı ve normal ilişkiler kurabiliriz. 

 

Sosyal Medya'da Paylaş

Yazar Hakkında

İrem Sena YÖRÜMEZ

Ben Psikolog İrem Sena Yörümez. Üsküdar Üniversitesi Psikoloji bölümü mezunuyum. Lisans yıllarımda çeşitli kurum, kuruluş ve dernekler de gönüllü olarak yer aldım. Psikolojik danışmanlık merkezlerinde...